25 Eylül 2011 Pazar

Rumi'den




Bırak Oyunu Ey Aşık
Bırak oyunu ey aşık divane ol divane ol,
Sokul kalbine ateşin pervane ol pervane ol.

Kendini kimsesiz haneni temelsiz koy,
Var o vakit aşıklarla hemhane ol hemhane ol.

Yıka kinin sinenden, yıkanmış sini gibi yedi suda,
Dol ol dem şarabıyla aşkın peymane ol peymane ol.      

Gerek ki bütün canlar layık ola cananına,
Gidiyorsan mestana mestane ol mestane ol.

Uçup gider nasılsa canın tatlı efsanemizden,
Fani olur aşıklar gibi efsane ol efsane ol.

Eğer bakarsa ol put, dol onunla ayna gibi,
Eğer çözerse zülfün git şane ol git şane ol. 

Şükran olsun diye aşka mallar armağanlar verdin, 
Sun kendin’ armağan gibi şükrane ol şükrane ol.



Dilin kendine özgü nağmesi, söylenceyi kanatlandırır. Türkçe ya da Arapça o kadar ahenkli olmazdı Mesnevi büyük ihtimal. Şiirin en gür sesi Farsça olduğu için de seçmiştir Rumi bu dili belki de.

Rumi'nin nefsi şiire düşer, bizi de 'iman'a iter. O denli güçlüdür ki ilahi takibinin sesi, kayıtsız kalamazsınız. Sesinin ahengiyle meramı his'se çağırır, aşkından hisse dağıtır. Tüm duyguları kapatan bir karanlıkta süzülür sesi. Onu sevdiğine bağlayan, hepimizin duyduğu sesidir aslında. Sesle tellenen bir iletişim, kapanmayacak yarayı sürekli kaşıyan mısralarla devam eder. Tüm büyük şairlerin bulduğu türden bir yara bulmuştur. Tek hazinesi o yarayı kanatarak çoğalan aşktır. Yazdıkları o yaranın kapanmaması için duadır. 


Bensiz gitme Sultanım

İstanbul İçin Şarkı (Signomi)


Şarkıyı dinledikten sonra okuyun...





İstanbul'u tarif etmek imkansızdır şarkısız. Hani şiir olmasa da olur ya, dinleyenin dimağını titreten bir senkron verir bir şarkı ortaklığı. Karaköy-Galata, tarihi yarımada ve boğaza sıralı karşılıklı semtlerin her biri için ayrı yankılanan bir şarkı bulunur. İstanbul'u tek bir nefeste bütünüyle sözün ve nağmenin büyüsüyle söylemek ayrı güzelliktir.

Şarkı, dinleyeli beri, zamanla tüm semtleri ezber etmiş İstanbullu bir postacının 25-30 yılda biriktirdikleriyle hasbihalinin anlatısı gibi gelir bana. Emekli ikramiyesini henüz tüketmiş, evi hala kira, iş arayan eski bir postacı. Hüsnü Arkan'ı bisikletini sürükleyerek götürdüğünü de hayal etmişimdir şarkıyı dinlerken.

Kadıköy iskelesinin yanındaki banklardan görünen manzaranın fonunda; Eminönü balıkçılarının curcunasında; ada vapurunun -ayrıcalıklı değilmiş gibi davranan- ada sakini yolcularında; sokaktaki Kürt, Çingene ve Afrikalı delikanlıların hüznünde; çekingen bir davette büyüyen ayaküstü sohbetlerinde zarif ama kadirbilmez bir kadın olarak rol alır İstanbul. Herkesin hayatında, bir kez görmeyle yüklü bir anı bırakacak afetlerden. Hayatı boyunca İstanbul'u görmeyen bir memleket erkeğinin bile burnunda sızıdır.


23 Eylül 2011 Cuma

Zeki Müren'i Severiz


Gönlü müdanasız bir rüzgara emanet etmeyi becerebilmek gerek. Halk denen topluluğun yapay gürültüsünden sıyrılabilmeyi istiyor o ayrıcalık da. Tüm o şatafatlı hangamenin üstünde bir manayı seslendirmek... Müren'in sesi, insanın gerek duyduğu yalnızlığın kapısını açan büyük bir lütuf. Eğer muallaktaysanız, Tanrıya bağlanmak için daha şahane bir gerekçe bulamazdınız. Sesinin anaforuyla yoğrulmuş bir hayat, insanın kendine ve sezgilerine olan inancını kanatlandırır.

Gazino starıydı başlangıçta. Uzun zaman da öyle oldu. Asla sözleşme (kontrat) yapmadı gazino patronlarıyla. Sözü senetti, yerine getirirdi. Ülkenin en dürüst bülbülü.

Deklare etmeden kabul ettirdiği cinsel kimliğiyle, ülke insanına çok ince bir ayar çektiğinin mesajını vermişti. Herhangi birisi Zeki Müren'in adıyla cinselliğe dair iğrenç bir münasebetsizlik yumurtlasa ekseriyetle müdahale edilir, ayıbıyla utandırılırdı. Çocukluğumdan hatırladığım, birkaç kez ismi geçen konuşmaların bende bıraktığı, üstüne lekeli bir söz söylenmeyecek bir yerde olduğudur. Başka zaman eşcinsellikle ilgili aşağılık şakalar yapanların hepsinde zaruri bir saygı duruşu etkisi yaratırdı ismi.

Sahnede olduğu yıllar boyunca söylediği şarkılardaki değişim ülkenin genel duygu dünyasıyla ahenkliydi. Müren, klasik Türk müziğinin nabzıydı. Ölümüyle icra ettiği tarz zamandışı kaldı; antik bir dil gibi asılı kaldı hayatın üstünde bir yerde.

Öldüğü gün TRT İzmir stüdyosunda hayatın sahnesine son adımını atmıştı. 24 Eylül 15. ölüm yıldönümü. Hala tüter; Türkçe konuşan herhangi bir gencin başındaki dumandır.

"...güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ve
bir gün elbette
Zeki Müren'i seveceksiniz
(zeki müreni seviniz)"*


*Arkadaş Z. Özger'in "merhaba canım" isimli şiirinden.


Hamlet Baba



Hamlet Gonashvili
Gürcistan'ın geleneksel şarkılarının en güçlü aktarıcısı, tenör. Şarkı söyleme tarzıyla buluşan müthiş sesinin dengiyle bir kez daha karşılaşılamayacağı söylenir. Hemşehrileri hüznün yıldızını dünyaya takdim eden bir ülkeden olmanın mağrurluğuyla ışıltılıdır. Orta yaşın üstündeki hangi Gürcistanlıya sorsanız aydınlanır bakışlarının kıyısı.

Belki ki, dünya savaşıyla ve sürgün fırtınalarında dağılan birkaç kuşağın gizledikleri onun şarkılarına yüklenmiş. Bir şarkıcı değil, ulusal sembol değeri görür. Dünyaca ünlü Rustavi topluluğunun en önemli ismidir yaşadığı dönemde.

Sesi, hüzne kişiliğini veren bir iklimi taşır şarkılarda. O çok kudretli ses ülkesinin masallarını mırıldanır. Çok güçlü bir sesin bu kadar naif söylediği pek nadirdir.

1985'te köyünde elma ağacından düşerek ölmüş, o yüksek perde elma ağacının dalıyla yırtılmıştır.

Fairuz



Fairuz

Ortadoğu ruh halinin nişanesidir Beyrut. Kentler ve kasabalar hergün yenilenen bir ritim tutturur sokaklarıyla. Kurşun izini tamir etmemeyi alışkanlık haline getirmiş bir memleket ahalisi.

Hristiyan ve Müslüman kültürünün uzun süreli güreşinin er meydanı. Birbirini öldürmüş bir halkın ayakta kalma mucizesi.1970'lere kadar Hristiyanların insiyatifinde olan ülke yönetimi Filistin sürgünlerinin dengeleri değiştirmesiyle iç savaşı dayatıyor. İsrail destekli falanjistler, İslami gruplar, FKÖ ve hepsine karşı savaşan birçok grubun dahil olduğu karma sokak çatışmalarında öğle yemeği ya da ihtiyaç molasını ilan eden ses Fairuz. Her şeye kadir bir diva.

Sesindeki aroma memleketinin şırasıdır.