Şarkıyı dinledikten sonra okuyun...
İstanbul'u tarif etmek imkansızdır
şarkısız. Hani şiir olmasa da olur ya, dinleyenin dimağını
titreten bir senkron verir bir şarkı ortaklığı. Karaköy-Galata,
tarihi yarımada ve boğaza sıralı karşılıklı semtlerin her
biri için ayrı yankılanan bir şarkı bulunur. İstanbul'u tek bir
nefeste bütünüyle sözün ve nağmenin büyüsüyle söylemek ayrı
güzelliktir.
Şarkı, dinleyeli beri, zamanla tüm
semtleri ezber etmiş İstanbullu bir postacının 25-30 yılda
biriktirdikleriyle hasbihalinin anlatısı gibi gelir bana. Emekli
ikramiyesini henüz tüketmiş, evi hala kira, iş arayan eski bir
postacı. Hüsnü Arkan'ı bisikletini sürükleyerek götürdüğünü
de hayal etmişimdir şarkıyı dinlerken.
Kadıköy iskelesinin yanındaki
banklardan görünen manzaranın fonunda; Eminönü balıkçılarının
curcunasında; ada vapurunun -ayrıcalıklı değilmiş gibi
davranan- ada sakini yolcularında; sokaktaki Kürt, Çingene ve
Afrikalı delikanlıların hüznünde; çekingen bir davette büyüyen
ayaküstü sohbetlerinde zarif ama kadirbilmez bir kadın olarak rol
alır İstanbul. Herkesin hayatında, bir kez görmeyle yüklü bir
anı bırakacak afetlerden. Hayatı boyunca İstanbul'u görmeyen bir
memleket erkeğinin bile burnunda sızıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder